Resimli Çocuk Kitabı Atölyesinin Ardından
Haydi itiraf edelim. Çok kişinin aklında resimli çocuk kitabı yazarlığı “Ne ki yani, otuz kırk cümle çiziktir, iki pırtlı garklı espri, bir öğüt, Datça’da, Ayvalık’ta bir ev, evde 2 kedi, Kayaköy’de tatil planı, bir de tanıdık editör varsa oldu bitti” gibi görünüyor.
Resimli kitaplar alanına dair bakış açısını bildiğimizden tabii ki bu yorum da genel değerden ayrıştırılabilir değil.
Hatta çok değerli bir yazar/çizer olan Mark Janssen’in “Sıradan Bir Gün” kitabı hakkında geçen gün bir satış platformunda rastladığım yorum:
“162 TL verdim, yazılar yok denecek kadar az. İki sayfa boyunca sadece “Hımmm. Amuda kalktım” yazıyor. Vakit ve para kaybı.”
Kiloyla kelime satın almak isteyen hanımefendinin/beyefendinin beklentilerinin karşılanamamasına üzüldüm.
Ancak iyi bir resimli çocuk kitabının ne olduğu ya da ne olmadığını farketmek çok değerli. Bir metnin hangi aşamalardan geçtiğini görmek için biraz mutfakta zaman geçirince alanın ne kadar katmanlı; birikim, özveri ve yaratıcılık gerektiren incelikli bir iş olduğunu daha iyi kavrıyorsunuz.
(Bu arada, akıllardaki karikatürize edilmiş resimli çocuk kitabı yazarı stereotipinin karşıladığı pek çok “chlidren’s book author” olduğunu düşünüyorum bir kenardan o ayrı ? Ama aynısını pek çok yaratıcı alanda da görüyoruz. Hatırlarsınız bir dönem her yer kısa film yönetmeni kaynıyordu, hepimiz bir yönetmen tanıyorduk ama bu kısa film yönetmenliğinin derinliğini içkin olarak değiştirmez. Ya da hala öyle mi bilmiyorum ama bir dönem yoga eğitmeni sayısı yoga yapandan fazlaydı :))
Yazarlığa ve kitaplara dair konulara birazdan değineceğim ama önce kişisel bazı notlarım, teşekkürlerim var. (Blog burası, tabii ki biraz kişisel de olacak.)
Eylül ayında, bir yazarlık atölyesine katıldım. Açıkçası kitap yazmak gibi bir niyetim yok. Kitapları daha iyi görebilmek, onlara yazar gözüyle de bakabilmeyi öğrenebilmek için aşağıdaki güzel gülümsemeli pek çok kişiyle birlikte çok değerli Tülin Kozikoğlu’nun “Ben de Çocuk Kitapları Yazmak İstiyorum” programındaydım.
Kitapları farklı bir gözle de görmeye çalışmak üç temel noktada anlamlı benim için:
1. Oğlum için kitapları daha iyi gözlemleyebilmek.
2. İster istemez faylasıyla zaman harcadığım alandan, arka planını da bilerek daha katmanlı bir keyif almak.
3. İlk iki maddeye yapışık biçimde, “Baba Oku” için daha iyi içerik çıkartmaya zemin hazırlamak.
Bir itirafla daha devam edelim. Genelde bu tarz atölyelere biraz çekimser yaklaşırım. Eğitim sektörünü de iyi bildiğimden çoğunun içeriği boş, eğitmenin şahsi şovuyla geçen, bir çıktının oluşmadığı, “mış gibi” işler olduğunu biliyorum. Bir de safsata içerikli subjektif gözleme dayalı bir tümevarım yapmış olacağım ama yaratıcı alanlarda iyi olan insanlar genelde kötü eğitmen oluyorlar. İkisi olsa bu sefer organizasyon aksıyor.
İyi yazar + iyi eğitmen + iyi organizasyon kombinasyonuna denk gelmek nadir bulunan detaylardan.
Ama bu atölye, her açından sorunsuz ve değerliydi. Bir hafta boyunca her akşam 2 saatten fazla süren oturumlarda yüzlerce çocuk kitabının onlarca kişiyle birlikte detaylı incelemesini yaptık.
Hatta yetmedi Tülin hanım eğitim sürelerini uzattı. O da yetmedi ek günler ekledi. Teorik bilgiler ve uygulamalarla ilerlerken, kitapları İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca, Rusça, Çince başta olmak üzere onlarca dile çevrilen, ödüllü yazar Tülin Kozikoğlu’nun deneyimlerinden de fazlasıyla faydalandık (Mutualist bir ilişki yoktu, bildiğiniz sömürdük dudaklarından çıkan her kelimeyi:)). Tüm eğitim boyunca ödevler, geri bildirimler ve samimi/baymayan ortamı sayesinde program her açıdan alana giriş için çok sağlam bir zemin oluşturdu. Tülin hanımın alanındaki başarıları ve işine olan tutkusu, her dersin sanki bir performansmışçasına (“-mışçasına” fazla oldu, her eğitimde gerçek anlamda sayısız performans da sergiledi Tülin hanım) heyecanlı geçmesini sağladı. Kendisine ve MSE Eğitim ekibine (özellikle Emine Hanım’a) bu sorunsuz ve yüksek nitelikli program için ayrıca teşekkür ederim..
Mutfağına kenardan uğrayınca çöpe giden, bizlerin hiç karşılaşmadığı, çoğunlukla yazarın kendisi tarafından silinmiş veya editörlerce reddedilmiş milyonlarla ifade etmenin bile belki az kalacağı kitabı görüyorsunuz.
Hatta bir heves yazılmış, kitaplıklarda yerini bulmuş ama “ol(a)mamış” kitapların olamayış sebepleri biraz daha net görünüyor.
En basit örneğiyle, daha net farkediyorsunuz iki kitaptaki “geğirme”nin, pırt yapmanın farkını. Bir kitapta açıkçası şiir gibi geğiriyor karakter ve ben de baya gülüyorum (Şiir gibi geğirmek tabirini lugata kazandırdık, hayırlı olsun, şiir gibi geğirdiğini düşündüğünüz arkadaşlarınızı yorumlarda etiketjhdfgjsk şaka şaka). Ama bir kitapta da o kadar bariz ki, kurguyla asla bağlanmayacak biçimde eklemeler, mizah eksik kalınca mikrodalgada ısıtılmış dünden kalma esprilerin karaktere kopyala/yapıştır yapıldığı. Bu yüzeyselliği, hem mizah hem diğer duygulanım yaratma çabaları sırasında, emin olun çocuk da çok rahat hissediyor.
Parmak sallayarak öğüt vermek de karaktere olduk olmadık “pırt” yaptırtmaktan farksız. Çocuk kaçıveriyor kitaptan.
Bir resimli çocuk kitabı yazarken sadece hikâyeyi değil, çocuğun dünyasını da anlamak gerekiyor. Başta sadece “pedagojiye uygun kısa, sevimli bir metin yazmak” gibi geliyor yukarıda belirttiğim gibi ama içine girince her şeyin aslında ne kadar hesaplı, ne kadar özenli olduğunu fark ediyorsunuz.
Mesela ben halen oğlumun bazı kitapları neden sevdiğini anlayamıyorum, bazı kitapları da neden bu kadar aşırı sevdiğini. Zira bir çocuk kitabı yalnızca kelimelerden, çizimlerden oluşmuyor; bazen bir boşluk, bazen bir karakterin her sayfada daha büyük çizilmesi, bazen bir renk geçişi, bazen sayfa çevrildiğinde ortaya çıkan bir hareket hikâyenin en önemli anına dönüşüyor. Ya da Tülin Kozikoğlu’nun bayıldığım “Dönme Dolap” kitabında olduğu gibi, bir turuncu balığın ve Dönme Dolap’ın hikaye anlatımındaki kullanımını hayranlıkla izliyorsunuz (Kitap üzerine düşüncelerimi biraz daha sindirmem gerekiyor zira hakkını vermek istiyorum hakkında gevezelik ederken, şimdilik bu kadarla kalsın).
Bazı kitaplar belirli amaçlarla delikli sayfalarla ilerliyor, bazıları dik basılmış bir formda, bazılarıysa tamamen sessiz, hiç yazısız. Sadece görsellerle anlatılan muazzam hikâyeler var. Ve yazısız kitapların da bir yazarı var. Kimi zaman sayfa ortasındaki kat yerinin hikâyeyi nasıl ikiye böldüğünü düşünüyorsunuz ve bazı çizerlerin o sınırlamayı nasıl aşabildiğine hayran kalıyorsunuz. Bu açıdan resimli kitaplar inanılmaz yaratıcı bir alan. Tek bir doğru formu da yok üstelik. Her kitap, kendine özgü bir yapı kuruyor, evreni ters yüz ediyor.
Yine de kitapların anlamlı bir yüzdesinin taşıdığı bazı ortak, çekirdek değerler de var. En önemlisi, çocuk kitaplarında umudun daima yer bulması. Hikâyenin sonunda bir çözüm olmasa bile bir ışık, bir yumuşama, bir nefes hissediliyor. Çocuğa doğrudan ders vermeden bir duyguyu, bir değeri hissettirmek bence çocuk kitabının en zor ama en güzel tarafı. O, anlamı kendi içinde keşfetmek istiyor.
Yazarın görevi, keşif için alan açmak.
Aslında her çocuk kitabı kendi içinde küçük bir evren. Her sayfası, yazarın, illüstratörün, editörün ve okurun birlikte inşa ettiği bir alan. Artık çocuk kitaplarını elime aldığımda, sadece hikâyeye değil, o hikâyeyi taşıyan biçime, renklere, sayfa düzenine ve o görünmeyen emeğe de bakıyorum. Ve sanırım, bu farkındalık bu atölyenin bana bıraktığı en kalıcı şeylerden biri oldu.
Artık her yorumlamamda, hakkını ne kadar verebilirim bilemem ama, Tülin Kozikoğlu’nun fısıldadığı bir nokta da mutlaka bulunacak gibi hissediyorum.
Kaynak: https://babaoku.org/2025/10/20/resimli-cocuk-kitabi-atolyesinin-ardindan/
Yazar:Tahsin Bilge Avcı
Bu değerli yazısı için Tahsin Bilge Avcı’ya içtenlikle teşekkür ederiz.